Muhammed Ali: Bir Şampiyondan Daha Fazlası

446
Muhammed Ali: Bir Şampiyondan Daha Fazlası

Bu yazıda “Claire Lewis’in” senaristi ve yönetmeni olduğu, hâlen “Netflix” platformunda yayınlanan “I Am Ali” belgeseli hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım. Dolayısıyla yazıda karşınıza pek çok “spoiler” çıkacağını söylemeliyim.

Belgesel, genç “Cassius Marcellus Clay’in” 1960 Roma Olimpiyatlarında gösterdiği görkemli performansın izlerini sürerek başlıyor. Clay, o tarihte verdiği bir röportajda isminin nereden geldiğini hiç araştırmamasına rağmen aile kökleri ve memleketi Kentucky için ne anlam ifade ettiğini anlatıyor. Clay’in 1960 Olimpiyatlarında kazandığı altın madalya, onun amatörlükten profesyonelliğe geçişinde çok önemli bir eşik oluyor. Clay, profesyonel boksör olduktan sonra adından söz ettirmeyi sürdürüyor. Uluslararası seviyede maç kazandıkça özgüveni artıyor. Ayrıca maçlardan önce rakiplerinin motivasyonunu bozacak türden demeçler vermekten hiç çekinmiyor.

Clay’in 1964’te Sonny Liston’ı mağlup ederek “Dünya Ağır Sıklet Unvanını” kazanması, hem boks kariyerinde hem de hayatında bir dönüm noktası. Clay, bu ihtişamlı unvanı kazanmasından sadece 24 saat sonra ismini “Muhammed Ali” olarak değiştirdiğini tüm dünyaya duyuruyor. Cassius Clay’in kölelikle özdeşleşmiş bir ad olduğunu, bunun yerine Muhammed Ali gibi parlak bir adla tanınmak ve var olmak istediğini açıklıyor. Zira Muhammed “tüm övgülere mazhar,” Ali ise “en yüksek mertebe” demek. Clay dünyanın en iyi ağır sıklet boksörü olmakla kalmıyor; aynı zamanda bir kimlik değişimi de geçiriyor. Bu kararı almasında İslamiyet’i kabul etmesinin de etkisi bulunuyor.  Kendi ifadesiyle o artık bir köle değil. O, yenilmezliğini ispatlamış bir şampiyon. O, bundan sonra Muhammed Ali.

Muhammed Ali, yaşadığı bu çarpıcı dönüşümün ardından Amerika’daki siyahi halkın en etkili kanaat önderlerinden biri oluyor. Bulduğu her fırsatta siyahilerin toplumsal sorunlarını dile getiriyor, onların insan olarak beyazlarla aynı değeri görmesi gerektiğini belirtiyor. Böylece Ali, Amerika’daki siyahilerin gözünde başarılı ve saygın bir rol modele evriliyor. Muhammed Ali, ses getiren esas çıkışını Vietnam Savaşı’na katılmayı reddederek yapıyor. Amerikan ordusunun bir askeri olarak Vietnam’a gitmeyeceğini, Vietnam halkıyla savaşmanın oldukça anlamsız bir uğraş olduğunu korkusuzca ifade ediyor. Ali’nin savaş karşıtı tutumu, boks lisansının 4 yıl boyunca askıya alınmasına sebep oluyor.

Muhammed Ali, karşılaştığı ağır haksızlığa rağmen siyasi düşüncelerinden asla ödün vermiyor. Afro-Amerikan yurttaşlara önderlik etmeyi, medyaya politik tavrıyla ilgili kararlı demeçler vermeyi sürdürüyor. Ali, bu süre zarfında bokstan uzak kalmasına rağmen popülaritesini yitirmiyor.

Muhammed Ali, boks lisansına kavuştuktan sonra George Foreman ile yapacağı yeni unvan düellosuna hazırlanmak için idman kampına gidiyor. Ali’nin zirveye tekrar çıkmak adına sıkı bir hazırlığa giriştiği bu tesisi ünlü simalar da ziyaret ediyor. Ali, yoğun bir çalışma dönemini geride bırakıp Foreman ile yüzleşeceği Zahire’nin yolunu tutuyor. Zahire halkı onu yoğun bir ilgiyle karşılıyor.

Ali, çarpışmadan evvel Foreman’ı kamuoyu önünde küçük düşüren açıklamalarda bulunuyor, psikolojik savaşla onu yıpratmaya kalkışıyor. Ringe adım attıklarında da kazanan Ali oluyor. 1974’te Foreman’ı deviren Ali, bir kere daha gezegenin en haşmetli eldiveni sıfatını kazanıyor.

Joe Frazier da Muhammed Ali’nin ezeli rakiplerinden biri. Ali, Frazier’a da karşılaşacakları tarihi randevu öncesinde son derece tahrik edici ifadelerle yükleniyor. Oysa Frazier, en zor günlerinde Ali’nin yanında duran ve lisansını geri kazanmasına yardım eden ünlü siyahi sporculardan biri. Ali’nin kışkırtıcı mental hamlelerine rağmen 1971’de “Madison Square Garden’da” düzenlenen “20. yüzyılın dövüşünü” Frazier kazanıyor. 1974’te ve 1975’te ise unutulmaz rekabette gülen taraf Ali oluyor.

Muhammed Ali: Bir Şampiyondan Daha Fazlası | Joe Frazier – Muhammed Ali

Muhammed Ali, 1981’de Bahamalar’da ringe geri dönüyor. Bu kez podyuma çıkmadan önce rakibini gerecek cümleler kurmuyor, bunun yerine esprileriyle ortamı şenlendiriyor. 39 yaşına basmasına karşın “Trevor Berbick” önünde dirençli bir mücadele ortaya koyuyor fakat yine de yenilmekten kurtulamıyor. Ali o yıllarda Parkinson hastalığına yakalanıyor ama rahatsızlığına o dönemde teşhis konulamıyor. Ali, profesyonel boksa Berbick mağlubiyetiyle; henüz vücuduna iliştiğini anlayamadığı Parkinson illetinin pençesindeyken veda ediyor.

Belgesel, Muhammed Ali’nin kızlarıyla ve yakınlarıyla yaptığı konuşmaların ses kayıtlarını da ekranlara taşıyor. Bu kayıtlar, Ali’nin yaşadıklarını ilk anki sıcaklığıyla bize aktarıyor. Ali’nin hayatına dokunan kişilerin tanıklıkları da Ali’yi daha yakından keşfetmemize olanak sağlıyor. Belgesel sayesinde efsanevi boksörün karanlık yüzünü de görüyoruz. Ali, ringde olağanüstü başarılar elde eden, defalarca dünya şampiyonu olan muazzam bir atlet. Ancak bunun yanı sıra rakiplerine neredeyse hiç saygı göstermeyen, onları her maçtan önce yerden yere vuran, onların emeklerini hiçe sayan, empatiden ve nezaketten uzak, kontrolsüz bir ego. Emekliliğine doğru Ali, bu karanlığından bir nebze de olsa sıyrılıyor. Mesela Frazier’ın çocuklarının ağladığını öğrendiğinde babalarına ettiği kabalıktan dolayı pişman oluyor.

Muhammed Ali, misallerini verdiğim kötücül tarafının dışında kızlarıyla şakalaşan, evlatlarına bokstan arda kalan her fırsatta zaman ayırmaya çalışan sempatik bir baba profili çiziyor. Medyatik yaşantısının ve dizginlenemez kişiliğinin de etkisiyle olsa gerek, Ali evlilikleri boyunca sadık bir eş olamıyor. Ali’nin kansere yakalanan küçük bir çocuğa verdiği moral de kişiliğindeki duygusallığı örnekleyen olaylardan biri.

Muhammed Ali, fırtınalı personasından anlaşılacağı üzere tarihe geçen şampiyon bir boksörden çok daha fazlasıydı. Amerika’da ırk ayrımcılığının zirve yaptığı devirde Afro-Amerikan kitlelere öncülük eden, onların kimlikleriyle barışmasını sağlayan cesur bir aktivistti. Malcolm-X’in deyişiyle “siyah Amerikalı” portresinin pasif çehresini değiştiren bir devrimciydi. Işıltılı kariyerini riske etmek pahasına Amerika’nın Vietnam’la savaşmasına en yüksek perdeden itiraz eden tavizsiz bir harp karşıtıydı. Yalnızca Amerika’daki siyahilerin değil; Afrika halklarının ve dünyadaki tüm siyahilerin idol olarak gördüğü yıkılmaz bir simgeydi.

Ali, yaşamı süresince karşısına çıkan herkese meydan okudu. Ringdeki rakiplerine, kendisine yeterince şans vermediğini düşündüğü medya organlarına, Vietnam’a savaş ilan eden Amerikan hükümetine, ten rengini dışlayan faşist sosyo-politik düzene cepheden ve yürekten isyan etti.

Muhammed Ali 20. asrın, hatta tüm zamanların en görkemli şahsiyetlerinden biri ve bunu yalnızca “kelebek gibi uçup arı gibi sokan” eşsiz boks hünerleriyle yapmadı. Milyonlarca insana ilham veren örnek duruşuyla da ölümsüzlüğe ulaştı. Evet, Ali’nin öldüğünü kim iddia edebilir?

NBA\'de Günün Sonuçları ve Maç Programı
NBA maç sonuçları ve TV programı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz