Krala Saygı

309
Krala Saygı

LeBron James’in ismini ilk defa ortaokul yıllarımda duydum. Seneyi tam hatırlamıyorum (muhtemelen 2001 veya 2002) ancak ulusal basındaki bir gazetenin spor sayfasında liseli LeBron James’ten “Jordan’ın veliahtı” olarak bahsedildiğini çok net hatırlıyorum. Açıkçası o mütevazı haberi okuduğumda bu yorumu oldukça abartılı bulmuştum. Zira Jordan’ın Chicago Bulls’taki son dönemini Kanal D’nin bant yayınlarından izlemiş, bu sayede NBA tarihindeki yerinin ne kadar ayrıcalıklı olduğunu anlamıştım. Space Jam’in de bunda büyük etkisi vardı tabii. Ayrıca liseli LeBron’dan önce “yeni Jordan” olmayı hak eden pek çok genç yıldız bulunuyordu. Kobe Bryant, Tracy McGrady ve Vince Carter arasında muazzam bir rekabet vardı. Kobe, şampiyonluk yüzükleriyle bu yarışta bir adım öndeydi. Jordan’ın 2003’te Wizards’taki devri bitince bayrağı ondan devralacak isim çoğu otoriteye göre Kobe’ydi. Aynı sene, LeBron da üniversiteye gitmeden lige adım atmaya karar verdi. Artık nasıl oynadığını daha yakından takip edebilecektim.

LeBron’un çaylak sezonu, benim de liseye başladığım zamana denk gelir. Hazırlık öğrencisiyim. İngilizce ağırlıklı müfredat pek ağır değil, kafam rahat. Bu yüzden bir an önce NBA’in başlamasını bekliyorum. Lakers, 2002’deki zaferden sonra yeniden şampiyon olabilecek mi acaba? Kobe ve Shaq’ın arası nasıl? Umarım iyi geçinirler çünkü Spurs, Popovich’in komutasında son şampiyon olarak gümbür gümbür geliyor. Ginobili, Parker ve Duncan müthiş bir üçlü oldu. Lakers kendine gelmezse işi çok zor. Bu düşüncelerle ve sorularla boğuşurken nihayet NBA perdesi açılıyor. Lakers’ın durumu kadar hafiften LeBron’un ilk maçını da merak ediyorum. Takım arkadaşlarımla da bu konuyu sık sık tartışıyoruz. “Acaba söylendiği kadar iyi mi?” Bunun yanıtını almamız fazla uzun sürmüyor. LeBron, Sacramento Kings karşısında gayet etkileyici bir siftah yapıyor. Evet, gerçekten iyi oyuncu.

Kings karşısında çaylak LeBron’un pek çok özelliğini fark etmiştim. Saha görüşü çok iyiydi, şutu da fena değildi. Çembere korkusuzca gidiyordu. Fakat en çok ilgimi çeken, iri fiziğine oranla çok çabuk oluşu ve topu çok iyi yönlendirmesiydi. Müsait pozisyondaki takım arkadaşlarını rahatlıkla bulabiliyordu. Açık sahada potayla baş başayken vurduğu smacı izlemek de apayrı bir zevkti. LeBron hem çok kuvvetliydi, hem de çok atletikti. Smaca giderken tek ayağını yere çok sağlam basıyor ve adımını yere basar basmaz en tepeye sıçrıyordu. Topu da başının yanına çektiği için o güçteki bir oyuncunun smacını durdurmak imkânsızlaşıyordu. Buna rağmen LeBron’un Kobe kadar iyi olduğunu düşünmüyordum. Kobe favori oyuncumdu ve ona yetenek bazında ancak T-Mac rakip olabilirdi. LeBron henüz o seviyede değildi. Üstelik oyununu pek estetik bulmuyordum. Geçen yıllar fikrimi değiştirmedi. LeBron’un oyun stili görsel açıdan bana pek hitap etmiyordu ama bu elbette onun umrunda değildi. LeBron çoktan NBA arenasına damga vurmaya başlamıştı.

LeBron, 2007’den 2020’ye kadar tam 10 defa NBA finaline kaldı. Bunlardan yalnızca dördünü kazanabildi. Ancak ben LeBron’un yeterince final kazanamamasıyla ilgili 2011’de Mavericks’e kaybettikleri seri haricinde haksızca eleştirildiğini düşünenlerdenim. LeBron, 2011’deki hüsranı bir tarafa koyarsak 2007’de ve 2014’te Popovich’in liderliğindeki Spurs ekolüne kaybetti. 2015, 2017 ve 2018 finallerinde ise tarihin en iyi takımlarından biri olan Warriors’a yenildi. Hatta 2018’deki eşleşmenin Oracle Arena’daki ilk maçında J.R. Smith skorun farkında olsaydı LeBron’la birlikte 1 yüzükleri daha olabilirdi. Dolayısıyla LeBron’u şampiyonluk kazanmak için süper takımlar kurmakla tenkit ederken madalyonun öbür yüzüne de bakmak gerekiyor. LeBron, Wade, Bosh ve Allen ile birlikte oynarken karşısında da Durant, Westbrook, Harden, Duncan, Ginobili ve Parker vardı.

LeBron, Ohio’ya döndüğündeyse karşısında ligin en etkili şutörü Curry, bence ondan sonraki en etkili şutör Thompson ve savunma gurusu Green yer aldı. LeBron, Irving ve Love dışında bana göre yıldız statüsünde olan başka bir oyuncunun bulunmadığı o Cavaliers kadrosuyla 2015 finalini yitirdi fakat 2016 finalini 3-1’den çevirerek kazanmayı başardı. Sahi, LeBron’un Iguodala’ya yaptığı o nefis bloğu bugün bile anımsıyorsunuz değil mi? O blok ki maçı kazandırdığı gibi kanımca finaller tarihinin de en hayati bloğudur. Bu arada sözü geçmişken, Iguodala da fena oyuncu değildi. Warriors’un 2017 ve 2018 şampiyonluklarına uzanırken ligin en elit skoreri Durant’e sahip olduğunu da hatırlatmak isterim. LeBron’u Curry, Thompson, Green ve Durant önünde bu 2 finali kaybettiği için kıyasıya eleştirmek pek hakkaniyetli değil o yüzden. LeBron’u, 2011 finallerindeki mental çöküşünden ötürü nasıl haklı olarak eleştirdiysek oradan ayağa kalkıp Heat’le 2 yüzük kazandığı için de takdir etmeliyiz. Çünkü kariyeri daha da kötüye gidebilirdi ancak geri adım atmadı. Dahası, Miami’nin ardından memleketine dönerek pek iddiası olmayan Cavaliers’ı zirveye taşıdı. Lakers’a transfer olduktan sonra bir şampiyonluk da orada elde etti. 3 farklı organizasyonla ipi göğüslemek hiç de kolay değil. “Winner” vasfı olmayan bir sporcu bunları becerebilir miydi?

LeBron, şimdi kariyerinin son demlerinde. Malum, kısa süre önce normal sezon bazında tüm zamanların en skorer oyuncusu oldu. Emekli olduğunda 40.000 sayı, 10.000 ribaund ve 10.000 asist barajını geçecek gibi görünüyor. Muazzam bir istikrar bu. LeBron, 2005’ten bu yana NBA’in en iyi 3-4 oyuncusundan biri oldu. 4 defa normal sezon, 4 defa da finaller MVP’si seçildi. 10 kere de finale kaldı. Bana kalırsa hâlen ligin en iyilerinden biri. 38 yaşındaki bir basketbolcuya göre korkunç bir atletizmi ve patlayıcılığı var. Ligin elit kısa savunmacıları bile penetrelerini kolay kolay durduramıyor. Jordan bile 38 yaşında bu kadar dominant değildi. Bunda Jordan’ın 2 defa lige ara vermesinin de payı var şüphesiz ki ancak bu durum LeBron’un 38 yaşında sergilediği ayırt edici performansı asla değersizleştirmiyor. LeBron’un 30’lu yaşlarında üçlük atışlarını ve post-up oyunlarını ciddi şekilde geliştirdiğini de eklemeliyim. Dış şutun son derece önemli olduğu modern NBA basketbolunda LeBron’un Curry ölçeğinde olmasa dahi elit bir üçlükçüye dönüştüğünü inkâr edemeyiz.

LeBron, kırdığı sayı rekoruyla Jordan’la arasındaki GOAT tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Ben LeBron’un bazı yönlerden Jordan’dan daha iyi bir oyuncu olduğu fikrindeyim. LeBron Jordan’dan daha iyi pasör, daha iyi ribaund çekiyor ve daha güçlü. LeBron’un saha görüşü ve takım arkadaşlarını oyuna katma becerisi de bence Jordan’dan daha iyi düzeyde. Ancak GOAT rekabetinde ben Jordan’ı önde görüyorum. Jordan’ın oyunda yarattığı global etki öyle devasa ki LeBron’un buna yetişmesi mümkün değil. Muhtemelen gelecekte başka bir büyük oyuncu da Jordan markasının çekim kuvvetine erişemeyecek. Diğer yandan Jordan’ın her dişli rakibini alt eden mental direnci LeBron’da yok. LeBron da zamanla mental açıdan daha dirayetli oldu elbette fakat bu konuda Jordan’la baş etmesi mümkün değil. Jordan 1991’den 1998’deki vedasına kadar Thomas, Magic, Drexler, Ewing, Barkley, Miller, Payton, Malone ve Stockton gibi tüm ezeli rakiplerini karşılaştığı her finalde yendi. 95’te sezon ortasındaki geri dönüşünü anlaşılabilir nedenlerle bu kronolojiye koymuyorum. LeBron da Jordan gibi lige girdiği andan itibaren hep en iyilerden biri oldu ama hiçbir zaman Jordan gibi zirvede rakipsiz olmadı.

Jordan’ın bu final yenilmezliği ve oyunda yarattığı değişim benim için LeBron’un uzun yıllara dayalı olağanüstü sürekliliğinden daha çarpıcı. Ancak, bu “bence” böyle ve benim bakış açım LeBron’un tarihin en özel basketbolcularından biri olduğu hakikatini değiştirmiyor. Kaybedilen 6 final kadar çıkılan 10 final de kıymetli benim için. Bana göre 4 şampiyonluk ile 6 şampiyonluk arasında da kayda değer bir fark yok. Şampiyonluk yüzüğü de GOAT kıyaslamalarında yegâne kriter değil zaten. Bu yüzden “Benim için GOAT artık LeBron’dur.” diyenlere keskin bir itirazım olamaz. Onların da ellerinde haklı dayanaklar olduğunu biliyorum zira. Üstelik LeBron hiçbir zaman favori oyuncularımdan biri olmadı. Hatta Miami’ye gidip Dallas’a yenildiklerinde epey antipatik de bulmuştum. Ancak zaman içindeki gelişimini, lige ve oyuna kattığı değerleri bir basketbolsever olarak heyecanla karşıladım. Trump’ın nobranlığına gereken cevabı vermesini de takdir ettim.

“Krala Saygı” derken kastettiğim biraz da buydu açıkçası.

NBA\'de Günün Sonuçları ve Maç Programı
NBA maç sonuçları ve TV programı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz