Barbaros Tapan kimdir? Barbaros Tapan ülkemizi yurtdışında en iyi temsil edenlerden birisi. Los Angeles’ın, NBA’in, Hollywood’un sıcaklığını imzasını attığı haberlerle, röportajlarla evimize kadar ulaştırıyor. Aslında hepimizin tanışmak istediği sporcularla, oyuncularla, şarkıcılarla tanışmış olmasına rağmen o mütevazı yaşantısını çizgisini bozmadan sürdürüyor ve işini profesyonelce yapmaya devam ediyor. Bu kez sitemizin editörlerinden Rıdvan Yağımlı, Barbaros Tapan ile rolleri değişti ve soran, röportaj yapan taraf oldu. Barbaros Tapan röportajı ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Belki de sizin için en yoğun, en dolu dönemlerin birinde size basketbol röportajı teklifinde bulundum ancak buna rağmen çok kısa süre içerisinde olumlu dönüş yaptınız. Hatta bu röportajı da sizin için çok anlamlı bir günde, doğum gününüzde yapıyoruz. Bunun için size ayrıca çok teşekkür ediyorum. Sonperiyot.com editörleri olarak sizi kimi zaman zorlayacak kimi zaman düşünderecek sorular hazırladık. Artık bu keyifli röportaja başlayabiliriz.
Rıdvan Yağımlı: NBA’in yayın haklarının henüz alınmamış olmasını nasıl değerlendiriyoruz?
Barbaros Tapan: Şöyle söyliyeyim. Asıl sıkıntı zarar edilmesi. Kağıt üzerinde baktığın zaman NBA’i takip eden sizin gibi değerli insanlar var ama gençlerin de çoğu sadece basketbol için pek para vermiyor ya da veremiyor. O yüzden istenen kadar satmadı. Nereye doğru gidiyoruz ben de bilmiyorum. Biz de burada uğraşıyoruz değişik, güzel şeyler yapmak için. Neyse ki Fanatik’teki yayın müdürümüz Necil Ülgen o konularda yardımsever, destek oluyor, ben de o şekilde idare ediyorum yoksa piyasa sıkıntılı, çok rezalet.
RY: En kötü ihtimalle siz de futbol antrenörlüğüne devam edersiniz, bu işer tamamen kapanırsa, gerçi sanmıyorum ama.
Barbaros Tapan: Belki seneye çılgın birisi çıkar, parayı bastırır, alır. Kanal sahiplerinin neredeyse hiçbiri Türkiye’de televizyonculuk gelmiyor, hepsi iş adamı, asıl sorun o. Genel müdür ay sonunda CEO’ya gittiğinde toplantıda bütçe, masraf ve rayting soruluyor ve bu noktada ne kadar seyredildiğine ne kadar reklam geliri elde edildiğine bakılıyor. NBA’in en büyük handikapı saat farkı. İnsanlar kalktığında maçın sonucuna, görüntülerine kolaylıkla ulaşabiliyor, sosyal medya çok güçlü. Eskiden olsaydı televizyon daha önemliydi. Sizler bile NBA Followers’a anında haberini yapıp videosunu koyabiliyorsunuz, öyle bir avantajınız var. Ben D-Smart’ta çalışırken Kan Kural, Orkun Çolakoğlu ve Alp Özgen ile çok güzel bir program yapıyorduk. Röportajı yolluyordum onlara ama insanlar para verip almıyordu D-Smart’ı. NBA takipçileri genelde öğrenciler olduğu için öğrenci paketi önerisinde bulundum ama o da ayarlanamadı.
RY: Türkiye’den ayrılıp Amerika Birleşik Devletleri’ne gitme süreciniz nasıl oldu?
Barbaros Tapan: Ben aslen Kuzguncukluyum, Üsküdar’da doğdum. Liseyi Gebze Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum, sevmedim o mesleği. Zaten okulda hep futbol oynuyorduk, futbolcu olmak istiyordum, o da olmadı. Daha sonra otellerde çalışmaya başladım Çırağın Sarayı, Hyatt Regency gibi. Öyle güzel yerlerde çalışınca yeni insanlarla tanıştım Amerika’ya gidip gelen. O zamanlar 18-19 yaşlarımdaydım, o insanları dinledikçe kafamda hayaller oluştur. Los Angeles’ta dil okuluna gittim, şimdi bakıyorum da 20 sene olmuş.
RY: Dönelim basketbola. Dünyanın en önemli oyuncularıyla röportajlar yapıyorsunuz, hatta ulaşamadığınız, soru soramadığınız süperstar yok. Bu röportajlar nasıl ayarlanıyor, önceden size belirtiyorlar mu şu oyuncuyla görüşebilirsiniz diye?
Barbaros Tapan: Önceden ayarlanan bir şey yok. İzlediğiniz her şey için ben kendim uğraşıyorum. ”Pota Arkası” programının konsepti tamamen bana ait. Rakip takımda önemli oyuncu kim varsa ya da gündeme göre şansımızın da yardımcı olmasıyla gidip röportajı yapıyoruz. İnsanların bilmediği şeyler var. Biz sonuçta burada yabancı bir medya kuruluşunu, Türkiye’yi temsil ediyoruz. Los Angeles Lakers dünya takımı, Hollywood takımı, raytingi en yüksek NBA takımıdır aynı zamanda. En kötü sezonunda bile tüm biletlerini satar. Soyunma odasında 50-60 tane yayıncı kuruluş bulunur NBA TV, CBS, ESPN’in farklı birimleri gibi. Onların arasından sıyrılıp önemli bir oyuncuyla röportaj yapmak çok zor bir iş. En son yaptığımız, sizin sorularınızı sorduğumuz Anthony Davis röportajı çok kolay olmadı. Halkla ilişkilere gidip rica ettim, Ömer Aşık sağolsun o yardımcı oldu. Normalde yıldız oyuncular bire bir röportajlar vermiyorlar artık, toplu konuşuyorlar medyaya. Ben şanslıyım o konuda, özel iş çıkarmaya çalışıyorum her zaman.
RY: Los Angeles’taki eviniz Staples Center’a yakın. Her gün gidip geliyorsunuz. Peki Staples Center sizin için neler ifade ediyor?
Barbaros Tapan: Staples Center bizim mesleğe başladığımız yer. İlk Hidayet Türkoğlu’nun Sacramento’ya gelişiyle başladım, o da yeniydi, biz de yeniydik o zamanlar. 15 yıl falan oldu. Şimdi bizim oturduğumuz ev söylediğin gibi Staples Center’a çok yakın. Kapıdan çıkınca 5 dakikadan az sürüyor. Orada Lakers’ın şampiyonluklarını kutladık, hem saha içinde hem saha dışında çok büyük önemi var. Onun dışında All-Star’da bulundum orada, onun ayrı bir anısı var. En önemlisi Michael Jackson’un cenazesi oradan kalktı. Türkiye’ye geldiğinde İnönü Stadı’nda çocukken konserine gitmiştim, burada rahmetlinin cenazesine gitmek nasip oldu. Hatta onun panosuna İnönü Stadı’ndaki konseri ile ilgili anımı yazmıştım. Staples Center’ın kapısındaki güvenlik memurundan aşcısına kadar herkesi tanıyoruz artık. Lakers’ın bütün çalışanlarıyla yıllardır arkadaş olduk. Kobe artık bizi tanıyor, ismimizle hitap ediyor, eski oyuncular da aynı şekilde. Bir evden çıkıp başka bir eve gidiyoruz, öyle bir durum var, hiç yabancılık çekmiyoruz. Mesleki hayatımda çok özel bir yer benim için.
RY: Sürekli göz önündesiniz, kamera karşısındasınız, oyuncuları yakalayıp röportajlar kovalıyorsunuz. Peki meslek hayatınızda en çok zorlandığınız anlar neler oluyor?
Barbaros Tapan: Zorluk şöyle oluyor. Biz de herkes gibi iyi iş kovalıyoruz, iyi haber sunmak istiyoruz. Medya sektörü çok hızlı. Medya yarışında konsantre olup o anı erken paylaşmak medya sıralamasındaki yerinizi belli ediyor. Mesela Jeremy Lin’in muazzam bir takipçisi var. Onun söylediği bir şeyi anında tweet attığınız zaman bütün Asyalılar retweet’liyor. Rayting getiren şeyler bunlar. Staples Center’da deplasman takımlarının odası küçük bir yer, size göstermek isterim, kötü de bir yer. Öyle olunca haliyle büyük bir oyuncu geldiğinde LeBron James gibi haber almamız güçleşiyor. Bir maç yayını bizim için en az 10 saat. Erken gitmemiz gerekiyor, maç öncesi koçun basın toplantısı var, soyunma odalarının açık olduğu bir zaman var, o anlarda oralarda bulunmamız gerekiyor. Maç sonrası yine aynı koşuşturmaca. Eve gelince İngilizce iş varsa onlar tercüme ediyorum, ayırıyorum, editleyip Türkiye’ye yolluyorum, 2 gb’lık bir görüntünün Türkiye’ye gitmesi 2 saat sürüyor. Yatamıyorsun, internet kesilebiliyor, bir sorun çıkabiliyor. Mesela bugün 5’te çıkıcam maç için, gece yarısı 2 buçuğa doğru bitecek ama Fanatik’te sadece 5 dakikalık NBA’de Pota Arkası programı olacak. Bir de Türkiye’de montajlayan ekibimiz var, onlar da uğraşıyor. Benim en büyük derdim bu işe gönül vermiş kişilerin destek olmaması. Eğer destek olursak birbirimize o şekilde büyüyebiliriz. Siz her zaman destek veriyorsunuz, röportajlarımı yayınladığınız için size ayrıca teşekkür ederim.
RY: Estağfurullah. Sizin yaptıklarınız yanında bizim yaptığımız hiçbir şey değil. NBA yayın haklarının bile olmadığı bir ortamda bir bütün olabilmek şart.
Barbaros Tapan: Benim 15. senem ama beni insanlar son zamanlarda tanımaya başladı. Ben Doğan Haber Ajansı’nın NBA muhabiriydim. Biz ajans olduğumuz için ön plana çıkmıyorduk, NTV’deydi o zamanlar yayın hakları. Hidayet Türkoğlu’nun, Mehmet Okur’un, İbrahim Kutluay’ın, Semih Erden’in, aklına kim gelirse bütün röportajlarını burada ben yaptım ama ismim duyulmuyordu. Bizim gruba geçince yayın tanınmaya başladık. İnsan da bu kadar uğraştığımız şeye değer verilmesini istiyor.
RY: Sizin aynı zamanda mutlu bir evliliğiniz var? Evlilik hayatınız nasıl gidiyor?
Barbaros Tapan: Eşim de Türk, burada uçaktan inince tanışmıştık. 2 sene birbirimizi tanıdık, daha sonra evlendik. Yaklaşık 10 yıldır da evliyiz. Daha çocuk yok, biraz geç kaldık ama bakalım kısmet. Eşim de sporu seviyor; o Fenerbahçeli, ben Beşiktaşlıyım. Bazen o da salona gelip bana yardımcı oluyor, her şey yolunda.
RY: Futbol antrenörlüğünüzden biraz bahsedelim. Los Angeles’ta da lise takımı çalıştırdınız.
Barbaros Tapan: 5 sene Miguel Contreras Lisesi’ni çalıştırdım. B lisansım var. Bir kursa daha gittikten sonra A lisansım olacak. Çok iyi bir tecrübe oldu benim için. Buradaki okul sistemini ve sporla okulun nasıl birlikte yürüdüğünü öğrendim. Yetiştirdiğim öğrencilerden sporcu olan pek olmadı ama hepsi büyük adamlar oldular.
RY: Amerika’da futbola ilgi ne durumda?
Barbaros Tapan: Futbol gelişiyor, ilgi geldiğim yıllara göre baya arttı. Bunda en büyük katkı bayan futbolunun uluslararası alanda başarılı olması, ülke de onlara sahiplendi. Amerika’da bütün sporlarda büyük haneli rakamlar, skorlar, sayılar var. O yüzden golsüz ya da birkaç golün olduğu maçlar diğer sporlara göre daha az ilgi çekiyor. Çok takip edilen sporlarda hep molalar var, reklamlar var, nefes alma payı var. Futbolun 45 dakika aralıksız devam etmesi onları sıkabiliyor, kültürlerine ters gelebilyor. Kolej düzeyinde de Amerika’da çok az okul futbol için burs veriyor, bu da öğrencilerin başka sporlara yönelmesine neden oluyor. Zamanla 10-15 sene içinde daha çok gelişebilir.
RY: Sizin favori sporunuz hangisi? Mesela aynı anda Şampiyonlar Ligi finali, NBA Final Serisi 7. maçı ve Super Bowl maçı oynansa hangisini izlemeyi tercih ederdiniz?
BT: Çok güzel soru. Heralde 3 tane televizyon olur o anda, ayıp olmasın diye hepsine bakarım. İlk göz ağrım futbol tabii ama hayatımı, ekmek paramı basketboldan kazanıyorum, çok da seviyorum. Amerikan futbolunu 3. sıraya atabilirim bu durumda, Super Bowl hariç o kadar takip etmiyorum. NBA Finali ile Şampiyonlar Ligi finali arasında ayrım yapmam.
RY: Hayatınızı ikiye bölersek yarısı Türkiye’de yarısı ABD’de geçti. İki ülke arasında spor profesyonelliği açısından temel farklılıklar neler?
BT: Amerika’da spora çok güzel bir sistem oluşturmuşlar. Okul çağından itibaren zorunlu spor dersi var ve o işin eğitimini profesyonel olarak alıyorlar ve eğitimciler de iyi paralar kazanıyorlar. Eğitim ve spor birlikte yürüyor. Bu dünyadaki en iyi sistem, başarı getiriyor, olimpiyata yansıyor. Tribundeki insanlar modern bir şekilde taşkınlık yapmadan oturup maç izleyebiliyor, sporu bir eğlence olarak görüyorlar. Bu Amerikan kültürü, birçok işe de böyle bakıyor. Bunu biz Türkiye olarak ne zaman başarırız bilmiyorum. Televizyonlarda çok konuşulan altyapıyı herkes tesisleşme sanıyor. Eğitim verecek adam koyamadıktan sonra tesis olsa ne fark eder?
RY: Cenk Akyol’un bu konuda çok güzel bir sözü var ”Okullarında bulunan tüm potaların altına otopark yapılmış bir ülke için basketbol şampiyonasında final oynamak büyük bir başarı” diye.
BT: Bu her spor için geçerli. Benim Miguel Contreras Lisesi’nde antrenör olarak ilk sezonum seçme yaptım, 360 çocuk geldi. Hepsi Latin çocuklar ve acayip topçular. Bunların içinde yaş gruplarında 20’şer 20’şer toplam 40 çocuk seçtik. Liglerin başlamasına bir hafta jaka okulun atletik direktörü çağırdı beni ofisine, listeyi verdim. 2 gün sonra tekrar çağırdı listeden dersleri başarısız çocukları çıkardığını belirtmek için. İşte o zaman anladım önce eğitime önem verilip sonra iyi sporcular olunabildiğini.
RY: Türkiye’de tam tersi aslında. Sporcu olmak isteyenler eğitimini, üniversiteye giriş sınavında başarılı olmak isteyenler sporu bırakıyor ya da bırakmak zorunda kalıyor. İkisini aynı anda yürütmek imkansız neredeyse. Bu yüzden sporcularımızın çoğu yeterli eğitimi alamamış insanlar.
BT: Maalesef öyle. Bak sana örnek bir şey gösteriyim, elimde dünkü maçtaki oyuncuların listesi var. Trevor Ariza, UCLA mezunu, Terrence Jones, Kentucky mezunu, James Harden, Arizona State mezunu, Carlos Boozer, Duke mezunu, Wesley Johnson, Syracuse mezunu, Jeremy Lin, Harvard mezunu. Bu adamların hepsi üniversite mezunu. Örnek burada, çok uzağa gitmeye gerek yok.
RY: Sizin favori takımınız Lakers’a geçelim. Lakers geçtiğimiz sezonu çok kötü geçirdi ama yine de ligin en çok kar eden takımı oldu. Kültür, gelenek, Lakers’ın tarihi bu faktörlere dahil ama Lakers’ın en çok kar eden takım olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
BT: Bunun arkasında büyük bir marka olması, 16 tane şampiyonluk kazanması ve en önemlisi Hollywood takımı olması var. Mesela Lakers maçına gidince en önde her zaman 10 tane Hollywood yıldızının oturduğunu görürsün. Tüm gözler buraya çevrilmiş durumda. Amerika’da en çok göz önünde olan şehir Los Angeles. Eğlence burada, sanat dünyası burada, sporun merkezi burada, ne ararsan her şey burada. Şahsen iyi ki de buraya gelmişim, şansım da yolunda gitti. Bir medya mensubu olarak yaşanması en güzel şehir. Aynı zamanda Lakers’ın büyüklüğü Kareem Abdul-Jabbar’lardan, Magic Johnson’lardan, James Worthy’lerden geliyor. Rahmetli Jerry Buss da bu markayı çok iyi yönetti, Lakers kızları falan hep onun icadı. Los Angeles’taki Asyalıların çokluğu ve Çin’in büyük market olması takıma çok para kazandırıyor. Kobe Bryant’ın formaları, Lakers adına ve kendi adına ürünleri çok fazla satıyor Çin’de, bunlar da para getiren şeyler.
RY: Phil Jackson’un da Lakers tarihindeki yeri unutulmaz tabi. Onun New York Knicks’in başkanlığı görevine getirilmesini nasıl buluyorsunuz?
BT: O zaten çoğu zaman hala burada. İnsanlar onu New York’ta falan yaşıyor sanıyor ama öyle değil, arada bir gidip geliyor. Oturduğu yerden akıl hocalığı yapıyor, hayırlı olsun yani, durum böyle.